“5 yıl sonra olacağın insan, tamamen bugün okuduğun kitaplara, izlediğin filmlere, dizilere, zaman harcadığın insanlara, tükettiğin gıdalara, alışkanlıklarına ve giriştiğin yazışmalara, konuşmalara göre şekillenecek.”
-Ruben Chavez
İşte bu söz. Nokta koyulur, üzerine düşünülür, ne yapıyorum ben dedirtir …
Bir de bunu çocuğumuz için düşünelim. Okul neden var mesela? Her şey ihtiyaçtan doğuyorsa okul da mı bir ihtiyaç? Bir şeyler öğrenme içgüdüsü mü yoksa öğretme içgüdüsü mü?
İlk inşaları düşünelim, okul yok ama baba-oğul, anne-kız ikilemesi var. Baba oğluna avlanmayı öğretir, anne kızına bebek büyütmesini gibi. Çocuklar bunları öğrenemezse hayatta kalamazlar, öğrenme bir zorunluluk, öğretmek ise bir sorumluluk.
İşte bu noktada tekrar yukarda ki söze bakalım.
“5 yıl sonra olacağın insan, tamamen bugün okuduğun
kitaplara, izlediğin filmlere, dizilere, zaman harcadığın insanlara, tükettiğin
gıdalara, alışkanlıklarına ve giriştiğin yazışmalara, konuşmalara göre
şekillenecek.”
-Ruben Chavez
Biz öğretmenler seminerlerde, öğretmenler odasında, kahve içerken konuşuruz. Bu çocuklar bebeklikte hemen hemen aynı aylarda aynı becerilere sahip, hatta kilo boy ortalaması bile var, ne oluyor da okulda biri çalışkan, biri tembel, biri zeki ama kafası başka yerde diye sınıflandırıyoruz. Ödevlerini yapsa, tekrar etse daha iyi olacak söylemlerinde bulunuyoruz. İşte yine aynı söze geliyorum 5 yıl öncesi …
5 yıl öncesi yani anaokul çağları. 15 yıldır eğitimin içindeyim, anaokulundan liseye kadar her kademede çalıştım, yüksek lisans yaparak 28 yaşında bir daha öğrenci oldum ve gözlemledim. Herşey demiyorum ama çok yüksek olasılık, 0-6 yaşta ki eğitimle bağlantılı. Bu eğitim illa okulda olmak zorunda değil, evde de olabilir. Kimisi babasının dükkanında bu yaşları alıyor, kimisi annesinin ofisinde, kimisi anneanne, babaanne de… hani eskiler derya ‘’el verdim’’ torunuma,kızıma,oğluma diye bence işte bu söylemdeyiz.
Çocuklar yeni çağda anne babaların yoğun çalışma temposundan zamanlarının çoğunu okulda geçiyor. Okulda öğreniyor, sorumluluğu, davranışı, problem çözmeyi, saygıyı, sevgiyi.
Aklı başında her okul zaten bu sorumluluk ve davranışları veriyordur ama yeterli değil. Bir şey öğretirken okulda karşılaşacakları konuları göz önünde bulundurmalıyız. Hazırlığımızı yapmalıyız, bunu davranışta, bilimde, ilimde, matematikte, edebiyatta, fizikte, kimyada, sanatta…
Bir çiçeği yetiştirirken, deneysel gözlem sunmalıyız, teorik anlatımlar çocuğun aklında kalmaz. Nedenini, öncesini, sonrasını aktarmalıyız. 2 çiçekten biri güneş alıyor, sulanıyor, diğeri sadece sulanıyor ve karanlıktaysa neden yeteri kadar yeşil değile gelmeli konu. Sorgulayıcı olmalı, merak uyandırmalı okul. Ayrıca ne yaparsa yapsın, sunmalı çocuk, anlatmalı, sorulan sorulara cevap vermeli, beklentimiz bugün tabi ki de bir Ted konuşması değil ama bu çocuk 5 yıl sonra belki de bir tüm Dünya’da yankı uyandıran gerçekleri söyleyecek; gururla, çekinmeden kendinden emin. Bugün yaptığı resimde kırmızı bulut çizdim diyen çocuk yarın kara delikten bahsedecek.
Bunu yazıyı okuyan diğer okul sahipleri, birlik olmalıyız. Bu çocuklar bir şekilde Dünya’nın her yerinde kendilerine yer bulacaklar. Birkaç okulun iyi olması yetmez, hep birlikte ilerlemeliyiz. Meb müfredatını alıp uygulamak yetmez, takipte kalalım, kodlamadan, geometriden, insanoğlundan, bilimden haberdar olsun ki çocuklar ilerde bu konularla alakalı bir şey okuduklarında ya da duyduklarında yabancı kalmasınlar. Okul öncesi çocukların rahatça, özgürce, sınav ve kıyaslama olmadan öğrenim gördükleri, öğrendiklerini oyunlaştırdıkları yerdir. Çocuklara bu fırsatı verelim. Okul öncesi, çocukların sadece vakit geçirdiği sosyalleştiği yer olmaktan ziyade kaliteli vakit geçirdikleri ve o muhteşem algı ve hafızalarında güzel bilgilerin tohumlarının atıldığı yer olsun.
Sevgiyle, sağlıkla kalın.
Nice Kindergarten Kurucusu
Hilal Ataman İnce